21 Ocak 2015

Ruha Can Veren Anaksimenes

Anaksimenes

AnaksimenesAnaksimenes derin bir soluk aldı, ruhunu içine çeker gibi, ki gerçekten de böyle olduğunu düşünüyordu. Sonra ağır ağır nefesini verirken, havanın ılıkça dudaklarına dokunuşunu hissetti. Nefes almazsa ölürdü! Soluduğu havada can, soluduğu havada ruh vardı sanki. Bu; gerçek olabilir miydi?

Anaksimandros'un öğrencisi, Milet Okulunun son filozofu (M.Ö.585-M.Ö.525) Anaksimenes'in aklını kurcalayan bazı sorular vardı.

Anaksimandros'un boşlukta asılı duran dünya fikrini temel bir dayanaktan yoksun bulmakta, her şeyin sonsuzdan geldiğine dair görüşünü ise tahayyül etmekte zorlanmaktaydı. Oysa ki Thales her şeyin "su"dan geldiğini söylerken, en azından ele avuca gelir bir "neden" den yola çıkmıştı.Ancak "su" bile her şeyin nedeni olacak kadar yetkin bir madde değildi O'na göre. 
Halbuki; ılık bir meltem esintisinde, denizlerin dalgalanmasında, fırtınaların şiddetinde, her soluk alış verişlerin gerisinde "hava" vardı. Anaksimenes'e göre işte her şeyin ilk nedeni, ana maddesi, bu hava "aer" idi. Böylece ana madde, görünür çokluğun gerisinde, görünmeyen sonsuz olmaktan çıkıp, yeniden doğanın içine, görünür, hissedilir alana geri dönmüştü.

Anaksimenes'e göre, her soluk alışverişimizde aldığımız "hava" bize canlılık ve enerji vermekteydi. Her soluk; cansız bedene giren ruh misali, bizi hareketsiz yığınlar olmaktan çıkarıp, canlı varlıklara dönüştürüyordu. Felsefede ilk kez "ruh" ifadesi kullanılmakta, "ruh" hava gibi maddi bir nedene indirgenmekteydi. Ve varlık dünyası canlı ve cansız diye ilk kez bölümlere ayrılıyordu.

İnsana can veren hava, evrene de can veren, onu var eden ana etken neden olmasın, diye düşündü Anaksimenes. Her şeyi var eden havanın, farklı niceliklere bürünüp, farklı nitelikli maddelere dönüştüğünü, kendisinin var olmak için başka nedene gereksinimi olmayan ama her şeyin nedeni olan havanın, Tanrılardan bile daha önce olduğunu, Tanrıları bile havanın meydana getirdiğini öne sürdü. 
Miletli Filozof
Miletli filozoflar, artık sadece her şeyin kökeni olan ilk maddeyi açıklamakla yetinmiyor, oluş üzerine de tezler ileri sürüyorlardı.

Anaksimenes oluşu şöyle izah ediyordu:
Dudaklarınızı büzerek üfleyin, verdiğiniz havadaki serinliği hissedin, şimdi de dudaklarınızı geniş tutarak derinden gelen soluğunuzu verin, havadaki sıcaklığı hissedin. 

Sıkışıp yoğunluğu artan hava soğuğun, katılığın nedeni; genişleyip yoğunluğu azalan hava ise sıcağın ve ateşin nedeni olmalı. 
Anaksimenes
Hava sıkışıp yoğunlaşarak bulutlara dönerken, yoğunluğu arttıkça suya dönüşmekte, yoğunluğu daha da arttıkça, su; toprağa, taşa evrilmektedir. Hava seyrelip yoğunluğu azaldıkça ısısı artmakta, alevleri gökyüzüne yükselen ateşin sebebi olmaktadır. 

Anaksimenes, felsefenin ileri yürüyüşünü bir adım geriletmiş, dünyanın boşlukta asılı durma fikrini reddederek, havanın üzerinde bir tepsi şeklinde durduğunu ileri sürmüştür. Evrenin oluşumu  sırasında yeryüzü merkezde topaklanmış, topraktan meydana gelmiştir. Yine kozmosun merkezinde ve yine hareketsizdir. 
Diğer gezegenler güneş ve ay da topraktan oluşmuştur. Ay güneşten aldığı ışığı yansıtmakta ve ay tutulmasının nedenleri de Anaksimenes tarafından ilk kez izah edilmektedir. Güneş bir yaprak misali eğik bir tabaka halinde dünyanın etrafında dönmektedir. Diğer gezegenler de kendi yörüngelerinde dünya etrafında dönmektedirler. Bu dönüş sırasında, güneş; dünyanın kuzeyindeki yüksek dağların ardına düşmekte, bu anlarda insanoğlu geceyi yaşamaktadır.
Miletli Anaksimenes

Depremler, yeryüzündeki havanın farklı yoğunlaşma ve sürtünmeleri sonucu çıkan ısı, ateşler ve kopan parçalar nedeniyle oluşmakta, gök kuşağının nedeni ise tanrılarda aranmak yerine, güneş ışığının hava ile dansında keşfedilmektedir.

Anaksimenes'in romantik biri olup olmadığı hakkında hiçbir fikrimiz yok. Ancak geceleri, ay ışığının sudaki aksine bakıp, sandal küreklerinin suya her dalışında etrafa saçılan yakamozların nedenini dahi sorguladığını biliyoruz. Sizler de yaz gecelerinde mehtabın sudaki aksinde Anaksimenes'i yad etmeyi unutmayın, olur mu? 

Milet şehri daha sonrasında İran'ın saldırısına uğradı ve bu uygarlık, Milet Okulu ve  onun yetiştirdiği düşünürler, filozoflar da ne yazık ki dağılıp gitti. Bugün pek çok Felsefe Tarihi'ne dair kitaplarda, felsefenin Yunan topraklarında başladığı belirtilir, hatta Antikçağ Yunan Felsefesi diye başlıklar atılır.Oysa ki "FELSEFENİN ANAYURDU ANADOLU"dur. Ancak bizler, kendi değerlerimize sahip çıkmadıkça, başka kültürler felsefeye sahip çıkmaya devam edecektir.
Thales
 



  



  
Creative Commons Lisansı
Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir.Tüm Yazılar Creative Commons Al 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

1 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı. Alıntı yapmak istiyorum fakat yazar adı belirtilmemiş. Kitap Kurdu mu yazmalıyız?
    Teşekkürler

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...